18 Kasım 2010 Perşembe

Gezgin 4 - Köye Dönüş

Yıllardır ya gitmiyordum ya da gitsem bile 1-2 akrabaya uğrayıp, bir kaç saat evin içinde oturup geri dönüyordum.Oysa 15 yaşıma kadar her yaz giderdik ve amcamın o tek katlı tuğladan yapılmış evinde kalırdık.Ağustos ayı fındık ayıydı.Babam,amcam,kuzenlerim,ben ve işçiler hep beraber fındık toplardık.Ben ufaktım.Ağaçlara çıkar ve dalları sallardım.Dökülenler de toplanırdı.Bazen ağaçtan düşerdim.Fındık bahçemiz genelde yamaçlarda olduğundan bayağı bir yuvarlanırdım.Isırgan otu karadenizde bol olduğundan her tarafım yanardı,kaşınırdı,kıpkırmızı olurdu.Bazen ayağımı arı sokardı.Annem hemen yoğurt sürerdi.Biz fındık toplarken annem,yengem ve ablam da yemek hazırlarlardı.Tabi bazen onlar da fındık toplardı.Sonra bahçeye yemekleri getirirlerdi.Buz gibi karpuz da olurdu.Akşam 6-7 olunca fındık çuvallarını atlara yüklerdik ve evin yolunu tutardık.Amcama sölerdim ve çuval taşıyan atlara binerdim.Tabi amcam iple tutardı atı.Üzerimde her zaman köyde duran,dönerken ankaraya götürmediğim köy kıyafetlerim olurdu hep.Kadife pantolonlarım,yün kazaklarım,süveterlerim,tişörtlerim,lastik ayakkabılarım.Onları çok severdim ama ''Ankara'da giyilmez bunlar'' diye düşünürdüm.Akşam fındıktan eve dönerken üzerim leş gibi,vücudumda son derece terli olurdu.Ancak banyoya girmeden kuzenlerle fındık çuvallarını indirdikten sonra evin önündeki köyde tek düz ayak yer olan bahçede top oynardık.Bazen Orhan abim bana ağaç dallarından ok yapardı.Okumla bahçedeki armut ağacındaki armutları vurup düşürmeye çalışırdım.Sonra annem bazen su isterdi.Su karşıda Yaşar amcaların evinin bahçesinden geçilerek gidilen aşağıdaki dereden alınırdı.Mısır ve fındık tarlalarının arasından geçerek oraya su almaya giderdik.Yüksek yamaçlardan akan buz gibi nefis bir suydu.Hava karardığında orası zifiri karanlık olduğundan ve köyde herhangi bir sokak lambası olmamasından dolayı el fenerleriyle gideridk oraya.Bazen çok korkardım.Çünkü amcam (filozof Hasan) hep korku hikayeleri anlatırdı akşamları köyde sobanın başında.Ablamla bazen yorganın altından çıkamazdık uyanınca.Akşamlarının değişmez seanslarından biri de sobada kavurulan fındıktı.Kocaman bir tepsi içinde kırılan yaş fındıklar kavrulurdu ve çay eşliğinde yenirdi.Tüm aile akşamları o sobanın etrafında olurdu.Ali Osman amcam,Hasan amcam,Orhan abim,Cenk abim,Yılmaz abim,Sünker yengem,Hanife yengem,Tuğba ablam,Şükrü abim,babam,annem,ablam ,ben..Bazen başka kişiler de olurdu köy ahalisinden veya aşağı köydeki akrabalardan.Bazen termeden halamlar da gelirdi.Soba etrafınadki sohbette gecenin yıldızı genelde Hasan amcam olurdu.Çok komik adam Hasan amcam ve bir o kadar da şakacı.Köy ahalisinin ona taktığı isim ''filozof''.Herkes Filozof Hasan der ona.Çünkü her konuda mutlaka söyleyecek birşeyleri,her konuda illa ki bir malümatı vardır.Ve bunları söylerken her zaman değişik kelimeler ve cümleleri tercih eder.Anlatılmaz,yaşanır tadında biraz o yüzden cümle bulamıyorum o hissiyatı anlatabilecek:)Köy ahalisinin isim taktığı başka insanlar da var.Mesela İngiliz Cemal.Herkes ingiliz diyor ona.Neden dediklerini sorduğumda açıkcası tatmin edici bir cevaba ulaşamadım.Sonra deli Yaşar var.İvedik Nurettin var.Amcama göre bunları hepsi salak ve hiç biri bir bok bilmiyor.Sonuçta amcam filozof ona inanıyorum.

Bizim evin bulunduğu bölge köyün tepelerinde ve bu yüzden de çevresinde son derece az ev var.Hatta 1 tane:)O da karşımızdaki 2 katlı ahşap ev.O evde çok sevdiğimiz rahmetli Maksut dedemiz yaşardı.Babam her köye gittiğimizde bizi onun yanına götürürdü.Maksut dede 105 yaşında vefat etti.O zamanlar 100-101 yaşlarındaydı ve bizim için bu inanılmaz bir şeydi.Kurtuluş savaşı gazisiydi.Herzaman köyde madalyalarını takardı.Her gittiğimizde bize savaşı ve Aatatürk'ü anlatırdı.Çok severdik onu.

Ablamla köyde en sevdiğimiz yiyecekler; kavurulmuş fındık,helva ekmek,karpuz ve böğürtlendi.Her gün neredeyse ablamla elimize diken batabata toplardık böğürtlenleri.Bizim köyde çok bol böğürtlen vardı.Sonra annem onlardan reçel yapardı ve 2 pötibör bisküvinin arasına sürerek bize verirdi.Bayılırdık.1 tane ahşap,içerisinde alet edevatın ve tuvaletin bulunduğu küçük,çatılı bir ev vardı hemen evin yanında.Oranın altı da tavukların kümesiydi.Tuvaletinizi yaparken delikten aşşağıda gezinen tavukları görürdünüz:)Tuvalet evin dışında olduğundan karanlıkta tuvalete gitmeye korkardık.

Bir de yamaçların aşşağısında iki yüksek dağın arasında ırmak bulunurdu.Bazen babam bizi oraya indirirdi.Buz gibi suyu vardı.Bu gittiğimizde yine indik.Taşların arasında dolandık,suyunu içtik.Babam küçükken burada yaptıkları ''göl kesme'' işlemini anlattı.Bu yöntemle çok balık tutarlarmış.

Fındık toplama işi yaklaşık 1 ay sürerdi.Ondan sonra Patos deilen aletle kabuklarından çıkartılma işlemi yapılırdı.Kabuklarınadn çıkartılan fındıklar düz bir bölgeye serilerek bir kaç gün güneşte kuruması beklenirdi.Akabinde çuvallanırdı ve kasabaya inip satılmaya hazır hale getirilirdi.Bu da artık Samsun'a, oradan da Ankara'ya dönme işleminin başlaması demekti.Çok üzülmezdim çünkü 1 ayda sıkılmış olurdum artık köyden.Mahalleye gidip top oynamak isteridm arkadaşlarımla ve televizyon izlemek.Ama kışın yine özlerdim köyü.

Dedim ya yıllar sonra köye gidip 3 gün geçirdim.Televizyonsuz,telefonsuz,gürültüsüz ve en önemlisi az sayıda insanın bulunduğu bir 3 gün.Akşam 10'da uyuyup sabah 5-6 gibi kalktım.Doğal yiyeceklerle,nefis kahvaltılar yaptım.Irmağa indim.Fındık bahçelerinde dolaştım.Odun kırdım.Üvez topladım.Köy ahalisiyle sohbet ettim.Bayramlaştım.Dedemin,babanemin ve annenemin mezarlarını ziyaret ettim.İnsanların orada büyük şehirlere göre ne kadar da saf,dertsiz ve tasasız olduklarını farkettim.Karşındaki insanların saflığını ve temizliğini görünce inanılmaz mutlu oluyorsun.Yani ben oluyorum.Siz de olun.Ciddi ciddi düşünlecelere daldım köye dönmek üzerine.Orada yaşamak.Aynı zamanda annemle babama orada bir ev yapmak.Yaşayıp orada yavaş yavaş bir ev inşa etmek.Çünkü bizimkilerin orada bir eve ihtiyaçları var.İyice yaşlandıklarında huzur bulabilecekleri bir yere.Ve babamın köy ahalisiyle muhabbet ederken ''hoca sana burada bir ev lazım,bir ev yaptır'' dediklerinde gözündeki ışıltıyı gördüm.Çok mutlu olur öyle düşünüyorum köydeki bir eve.Tabi bunlar için önce para biriktirmeme,gerçek anlamda ne istediğime karar vermeme ve akabinde de radikal kararlar vermeye ihtiyacım var.

Kısacası bu ufak tatil bana çok iyi geldi.Şimdi Ankara'dayım.Şimdiden özledim diyebilirim.Dönüş yolculuğum küçükten büyüğe doğru gidiyor: Köy-Terme-Çarşamba-Samsun-Ankara-İstanbul.Git gide büyüğe gitmem canımı fena halde sıkıyor.Ama biraz da zorunluluk diye düşünüyorum.Aşağıda köyüm olan Kesikkaya Köyü'nden,köy ahalisinden,akrabalarımdan ve ailemden fotoğraflar bulunuyor.İyi bayramlar diliyorum:)Naber?




























































8 Kasım 2010 Pazartesi

Bir daha aynı kişiye aşık olmayalım

2 yıldır aklımda olan, izlemek istediğim, zaman zaman başka yapacak boş işler bulduğumdan, zaman zaman yerine başka filmleri tercih ettiğimden ve en sonunda da arşivimi kaybetmemden dolayı izleyemediğim bir filmdi Somers Town. Birkaç ay  önce bir arkadaşımdan edindim ve nihayet bu gece de izliyebildim bu küçük, siyah-beyaz ingiliz filmini.

Son zamanlarda izlediğim en saf filmlerden  biri oldu ve aynı zamanda da en sevdiklerimden. Basit bir konusu, çok sade ve basit diyalogları olan kısacık 65 dakikalık br film. Müzikleri ise sıcacık.
2 ergen arasındaki diyaloglar, arkadaşlık, kültür farkı ve farkında olmadan ikisini de saran dostluk. Basit, hayatın içinden bir konu ve çok sade bir anlatım. Gerçekten gülümseyerek izledim her dakikasnı. Sanki mahallemden bir arkadaşımla bendik karşımdaki 2 velet. Sonunda da zaten seyahat var en sevdiğimden.

Bu küçük, sevimli, sade, içten, saf ve aslında o kadar da siyah-beyaz olmayan, insanın içini rengarenk yapan bu film beni etkiledi, sevindirdi gece gece yazdıklarımdan da anlaşılacağı gibi. İzlemeyenler için canlarının sıkkın olduğu bir anda gülümsemeleri için öneriyor ve yazıyı  şu şahane sahneyle bitirmek istiyorum. Special taxi:


Extrait 4 Somers Town
Yükleyen toutlecine. - Tüm sezonlar ve tüm bölümler