Bizim evin bulunduğu bölge köyün tepelerinde ve bu yüzden de çevresinde son derece az ev var.Hatta 1 tane:)O da karşımızdaki 2 katlı ahşap ev.O evde çok sevdiğimiz rahmetli Maksut dedemiz yaşardı.Babam her köye gittiğimizde bizi onun yanına götürürdü.Maksut dede 105 yaşında vefat etti.O zamanlar 100-101 yaşlarındaydı ve bizim için bu inanılmaz bir şeydi.Kurtuluş savaşı gazisiydi.Herzaman köyde madalyalarını takardı.Her gittiğimizde bize savaşı ve Aatatürk'ü anlatırdı.Çok severdik onu.
Ablamla köyde en sevdiğimiz yiyecekler; kavurulmuş fındık,helva ekmek,karpuz ve böğürtlendi.Her gün neredeyse ablamla elimize diken batabata toplardık böğürtlenleri.Bizim köyde çok bol böğürtlen vardı.Sonra annem onlardan reçel yapardı ve 2 pötibör bisküvinin arasına sürerek bize verirdi.Bayılırdık.1 tane ahşap,içerisinde alet edevatın ve tuvaletin bulunduğu küçük,çatılı bir ev vardı hemen evin yanında.Oranın altı da tavukların kümesiydi.Tuvaletinizi yaparken delikten aşşağıda gezinen tavukları görürdünüz:)Tuvalet evin dışında olduğundan karanlıkta tuvalete gitmeye korkardık.
Bir de yamaçların aşşağısında iki yüksek dağın arasında ırmak bulunurdu.Bazen babam bizi oraya indirirdi.Buz gibi suyu vardı.Bu gittiğimizde yine indik.Taşların arasında dolandık,suyunu içtik.Babam küçükken burada yaptıkları ''göl kesme'' işlemini anlattı.Bu yöntemle çok balık tutarlarmış.
Fındık toplama işi yaklaşık 1 ay sürerdi.Ondan sonra Patos deilen aletle kabuklarından çıkartılma işlemi yapılırdı.Kabuklarınadn çıkartılan fındıklar düz bir bölgeye serilerek bir kaç gün güneşte kuruması beklenirdi.Akabinde çuvallanırdı ve kasabaya inip satılmaya hazır hale getirilirdi.Bu da artık Samsun'a, oradan da Ankara'ya dönme işleminin başlaması demekti.Çok üzülmezdim çünkü 1 ayda sıkılmış olurdum artık köyden.Mahalleye gidip top oynamak isteridm arkadaşlarımla ve televizyon izlemek.Ama kışın yine özlerdim köyü.
Dedim ya yıllar sonra köye gidip 3 gün geçirdim.Televizyonsuz,telefonsuz,gürültüsüz ve en önemlisi az sayıda insanın bulunduğu bir 3 gün.Akşam 10'da uyuyup sabah 5-6 gibi kalktım.Doğal yiyeceklerle,nefis kahvaltılar yaptım.Irmağa indim.Fındık bahçelerinde dolaştım.Odun kırdım.Üvez topladım.Köy ahalisiyle sohbet ettim.Bayramlaştım.Dedemin,babanemin ve annenemin mezarlarını ziyaret ettim.İnsanların orada büyük şehirlere göre ne kadar da saf,dertsiz ve tasasız olduklarını farkettim.Karşındaki insanların saflığını ve temizliğini görünce inanılmaz mutlu oluyorsun.Yani ben oluyorum.Siz de olun.Ciddi ciddi düşünlecelere daldım köye dönmek üzerine.Orada yaşamak.Aynı zamanda annemle babama orada bir ev yapmak.Yaşayıp orada yavaş yavaş bir ev inşa etmek.Çünkü bizimkilerin orada bir eve ihtiyaçları var.İyice yaşlandıklarında huzur bulabilecekleri bir yere.Ve babamın köy ahalisiyle muhabbet ederken ''hoca sana burada bir ev lazım,bir ev yaptır'' dediklerinde gözündeki ışıltıyı gördüm.Çok mutlu olur öyle düşünüyorum köydeki bir eve.Tabi bunlar için önce para biriktirmeme,gerçek anlamda ne istediğime karar vermeme ve akabinde de radikal kararlar vermeye ihtiyacım var.
Kısacası bu ufak tatil bana çok iyi geldi.Şimdi Ankara'dayım.Şimdiden özledim diyebilirim.Dönüş yolculuğum küçükten büyüğe doğru gidiyor: Köy-Terme-Çarşamba-Samsun-Ankara-İstanbul.Git gide büyüğe gitmem canımı fena halde sıkıyor.Ama biraz da zorunluluk diye düşünüyorum.Aşağıda köyüm olan Kesikkaya Köyü'nden,köy ahalisinden,akrabalarımdan ve ailemden fotoğraflar bulunuyor.İyi bayramlar diliyorum:)Naber?